Koronavirüsün yaratacağı kriz senaryoları

McKinsey&Company, koronavirüs salgınının küresel tedarik zincirinde yarattığı kırılganlıklar karşısında öncelik kazanan dirençlilik konusunda kapsamlı bir çalışma yaptı. Rapora göre, endüstriler ortalama her 3,7 yılda, bir ay süren yıkıcı etkilere maruz kalıyor. Bunlar ortalama on yıllık süreçte şirketlerin yıllık kârlılığının yüzde 40’ına mal olabiliyor.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, koronavirüs küresel salgını ile birlikte kritik önemi artan ‘dirençlilik’ konusunda derinlemesine analizler ve öneriler sunmaya devam ediyor. Şirketin iş ve ekonomi araştırma kolu McKinsey Global Enstitüsü (MGI), uluslararası ölçekte 23 endüstriyel değer zincirini pandemi, çatışma, siber saldırı, ticari anlaşmazlıklar, doğal afetler ve iklime bağlı riskler olmak üzere farklı krizler kapsamında değerlendirdi.

Son yıllarda doğal afet ve siber tehditler gibi unsurlar küresel çapta sanayide çok daha sık ve yoğun bir şekilde şoklar yaratıyor. Koronavirüs küresel salgını bunların en şiddetlisi oldu. Bu da dirençliliği endüstride başarının temel faktörlerinden biri kıldı.

MGI’ın hazırladığı kriz senaryolarına göre çoğu endüstri, ortalama 10 yılda bir yıllık karlarının yüzde 40’ını yaşanan şoklarda kaybetme potansiyeli taşıyor. Krizler, hasar gören fiziksel varlıkların yeniden yapılanma maliyetleri ve operasyonlarını devam ettirme başarısı gösteren rakiplere karşı pazar payı kaybetme gibi kurumsal bazda riskler teşkil ediyor. Aynı zamanda insanların hayatlarını kaybetmeleri, işsizlik, gıda gibi temel ihtiyaçlara erişememek gibi toplumsal refahı yaralayan riskler de kurumları derinden etkiliyor.

Küresel Ticari Akışın Yüzde 15-25’i Farklı Bölgelere Aktarılabilir

Kurumların tüm bu risklere karşı dirençliliğini ve kârlılığını artırabilmelerinin temel faktörlerinden biri de tedarik ağlarında güçlü bir değer zinciri yaratmak. Bugün tek bir coğrafyada yoğunlaşan tedarik ağları kriz anlarında darboğazların yaşanmasına neden olabiliyor. MGI raporuna göre, yıllık 135 milyar dolar değer yaratan 180 ürünün ana tedarikçisi tek bir ülke. Öte yandan, çok uluslu şirketlerin binlerce tedarikçisi olabiliyor ancak tedarik ağlarının iç içe geçmiş olmasından ötürü bunların çoğu görünür değil.

Bununla birlikte MGI değerlendirmelerine göre, küresel çapta ihraç edilen ürünlerin yüzde 15 ilâ 25’i –ki, bu yıllık 2,9-4,6 trilyon dolar değerinde ticaret anlamına geliyor- gelecek 5 yılda başka ülkelere taşınabilir. Bu kararların alınmasında ise temelde iki faktör etkili olacak. Birincisi, üretimi başka yere taşımanın maliyeti gibi ekonomik nedenler. İkincisi, kritik bulunan ürünlerin yerli imalatına karar verilmesi gibi politik nedenler.

Uluslararası Ticaret Alanında Güçlü Fırsatlar ve Riskler

McKinsey&Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi, raporla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

“Koronavirüs küresel salgını öncesinde tüm dünyada maliyet yapılarının değiştiği ve sanayide dijital teknolojiler devriminin yaşandığı bir süreç başlamıştı. Aralık 2019’da yayınladığımız araştırmada, küresel çapta yöneticilerin yüzde 70’i küreselleşme ve kaynak yönetimi stratejilerinde değişiklik öngörüsünde bulunmuştu. Aynı araştırmada katılımcıların yüzde 32’si operasyonlarını son kullanıcıya yakınlaştırdığını ve yüzde 24’ü de tedarikçilerini çeşitlendirdiğini belirtmişti. Ancak koronavirüs bu aksiyonların hızlanmasını gerektirdi. Bugün yöneticilerin yüzde 90’ı tedarik zincirinde dirençliliğe yatırım yapmayı planlıyor. Bu durum, son araştırmamızın ortaya koyduğu üzere tedarik zinciri ağlarında kısmi de olsa bir yeniden yapılanma anlamına geliyor. Küresel ticaret ağı düşünüldüğünde bunun yüzde 15 ilâ 25’inin yer değiştirmesi demek pek çok fırsatın ve riskin bir arada olacağı yeni bir süreç anlamını taşıyor. Böyle bir ortamda sanayiden lojistiğe her alanda güçlü bir atılım içerisinde olan Türkiye’nin bu dönüşümde öncü bir rol alacak şekilde kendini hazırlamasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir yandan altyapı, iş gücü ve teknoloji alanlarına yatırım yapılırken bir yandan da değişen uluslararası ticaret dinamiklerine uygun uygulamaların hayata geçmesi Türkiye’nin gücüne güç katacaktır. İnanıyoruz ki ülkemiz iş birliği içerisinde hareket ederek ve işin geleceğine yatırım yaparak, potansiyelini gerçeğe dönüştürecektir.”