17 Ağustos Marmara Depremi’nin 24. yıldönümü. Bugün sigorta sektöründe çalışanların büyük bir çoğunluğu, hatta yöneticilerin büyük bir çoğunluğu bile o dönemler sigortacılık açısından neler yaşandığını bilmezler. Neler yaşandığını, bugünlere nasıl gelindiğini anlatayım. Hürriyet Gazetesi Yazarı Noyan Doğan yazdı…
17 Ağustos Marmara Depremi’nin 24. yıldönümü. Neredeyse çeyrek asra yakın bir zaman geçmiş. Bugün sigorta sektöründe çalışanların büyük bir çoğunluğu, hatta yöneticilerin büyük bir çoğunluğu bile o dönemler sigortacılık açısından neler yaşandığını bilmezler. Bugün DASK kapsamında şu kadar konut sigortalı, bu kadar konut sigortasız söylemleri yapılıyor ama 24 yıl öncesine dönüp, bir de o zaman neler olduğunu bilmek gerekiyor. Kısaca bilmeyenler için özetleyeyim.
1999 depreminin yarattığı ekonomik kayıp 17 milyar doların üzerindeydi. Deprem sonrasında ekonomik kaybı telafi etmek hiç de kolay olmadı. Yeni vergiler koyduk… Yurtdışından kaynak aradık ama kimse de dişe dokunur yardımda bulunmadı. En son, Dünya Bankası’nın kapısının çaldık. Dünya Bankası, iki şart koştu. Birincisi, yapacağı yardımı uzun vadeli kredi olarak vermekti ki, dönemin hükümeti aslında hibe istiyordu, olmadı. İkincisi ise, bundan sonra olası bir depremin yaratacağı hasara karşı şimdiden önlem alınmasıydı. Peki, önlem neydi? Dünya Bankası, alınacak önlemi de söyledi; sigorta…
DÜNYA BANKASI SİGORTA KARTINI ÇEKTİ
Neden? Çünkü Marmara Depremi öncesinde ülke genelinde sigorta yaptırıp da deprem teminatı almış konut sayısı hepi topu, 300 bindi. Depremin etkilediği bölgede -ki, sanayi tesislerinin yoğun olduğu bölgeydi- büyük sanayi tesislerinin tamamı sigortalıydı ancak bir tık aşağısına inildiğinde sigortalılık oranı düşüktü; çoğunun da sigortası yetersizdi.
Dünya Bankası, sigorta kartını çekince, apar topar DASK’ı kurup, 2000 yılının başında zorunlu deprem sigortası uygulamasına geçtik. Uygulamayı çıkartanlar da, vatandaş da bu işten pek bir şey anlamadı. Öyle ki, kimileri ‘bu bir vergi’; kimileri ‘vatandaşı cebinden yeni bir fon daha kuruluyor’ dedi. Uzun yıllar da bu tartışmalar sürdü.
O dönem, zorunlu deprem sigortası, Kanun Hükmünde Kararname ile uygulamaya girdi. Acele hareket edildiği için kanun çıkarmak yerine, Kanun Hükmünde Kararname ile işi başlattık. Hesapta, bir sene içinde kanun haline getirilecekti. Tam 12 yıl sonra Afet Sigortaları Kanunu çıktı.
BUGÜNLERE KOLAY GELİNMEDİ
Kah vergi söylemleri, kah vatandaşın DASK’a inancının olmaması, kah kamu yönetiminin uygulamanın arkasında pek de durmaması, kah sadece adının zorunlu olması, kah sigortalı olanların afet yardımlarından yararlanamaması nedeniyle uzun yıllar zorunlu deprem sigortalı konut sayısı artmadı. Ne de olsa Dünya Bankası zorlamış, apar topar sigorta uygulaması başlatmıştık. 2011 yılında Van Depremi yaşandı. Van depreminin yaşandığı dönemde Türkiye’deki konutların sadece yüzde 25’i DASK kapsamındaydı.
Baktık ki, bu iş böyle olmuyor 2012 yılında ‘artık biraz zorunlu olsun’ dedik ve yeni elektrik, su abonelikleri ile tapu işlemlerinde DASK’ı zorunlu hale getirdik.