Delhi ve Lahor’da hava kirliliği nedeniyle okullar kapatıldı, Mexico City kuraklık nedeniyle su kaynaklarını kısıtladı, Londra yeni konutlara acil yatırım çağrısında bulundu, Tokyo, demiryollarındaki sıkışıklığı azaltmak için banliyö feribot seferlerini başlattı… Dünyanın mega şehirleri birçok zorlukla karşı karşıya. Peki, bundan sonra ne olacak?
Dünyanın mega şehirleri birçok zorlukla karşı karşıya… Yalnızca son birkaç haftada; Delhi ve Lahor’da hava kirliliği nedeniyle okullar kapatıldı, Mexico City kuraklık nedeniyle su kaynaklarını kısıtladı, Londra belediye başkanı yeni konutlara acil yatırım yapılması çağrısında bulundu, Tokyo, demiryollarındaki sıkışıklığı azaltmak için banliyö feribot seferlerini başlattı. Bu gelişmelerin her birinin arkasında belirli nedenler olsa da ortak bir tema var; o da, nüfus yoğunluğunun mevcut altyapı ve kaynaklar üzerinde yarattığı baskı.
Boston Consulting Group (BCG) ‘Mega Şehirlerin Geleceği Nasıl Yeniden Şekillendirilir?’ başlıklı bir analiz yayınladı. Analizde, Birleşmiş Milletlerin, 2030 yılına gelindiğinde nüfusu 10 milyondan fazla olan mega şehirlerin bugünden yüzde 35 artışla, 750 milyondan fazla insana ev sahipliği yapacağı vurgulandı. Analiz hakkında yorum yapan, BCG Genel Müdürü ve Kıdemli Ortak Suresh Subudhi, “Önümüzdeki 10 ila 15 yıl içinde, dünyadaki mega kentlerin sayısı 34’ten 50’ye çıkarken, başta Asya ve Sahra Altı Afrika olmak üzere sürekli göç göreceğiz. Bu, yaşanabilirliği sağlamak için acilen ele alınması gereken çok büyük bir sorun” diyor.
MEGA KENTLERİN ÜÇ BÜYÜK ZORLUĞU
Analize göre, mega kentler için üç büyük zorluk bulunuyor. Zorluklar şöyle sıralanıyor: Birincisi, eşitlik. Yaşam kalitesini korumak, herkesin sağlık, ulaşım, eğitim ve dijital altyapı gibi temel hizmetlere erişmesi gerektiği anlamına gelir. Şehirler büyüdükçe hükümetlerin bu hizmetleri sağlaması giderek zorlaşıyor ve teslimatta düzensizlikler ortaya çıkabiliyor.
İkinci sorun, sürdürülebilirlik. Mega şehirler kaynak tüketiyor ve döngüsellik, sürdürülebilirlik şehrin DNA’sına yerleştirilmediği sürece çok fazla atık ve kirlilik üretiyor. Şehirler karbon ayak izlerini azaltarak kendilerini iklim değişikliğine karşı da koruyabilirler.
Üçüncü sorun ise, uygun fiyat. Atık işçilerinden doktorlara kadar işleyen şehirler, tüm ekonomik katmanlardan insanlara ihtiyaç duyar. Kilit çalışanların yalnızca dışarıdan seyahat etme gücü yettiğinde, sağladıkları hizmetler daha pahalı hale geliyor ve daha az erişilebilir hale geliyor.
NELER YAPILABİLİR?
Analizde, özel sektörün ve kamu sektörünün yenilik yapmak ve şehirlerin geleceğini yeniden şekillendirmeye başlamak için birlikte nasıl çalışabileceğine dair örneklere de yer veriliyor. Bu örnekler şöyle sıralanıyor:
Çok merkezli şehirler: Bu şehirler; ayrı iş bölgeleri ve banliyölerle geleneksel yapılardan koparak sakinlerinin çalışabileceği, yaşayabileceği ve oynayabileceği müstakil bölgelere sahip olduğu yerdir. Sidney, birden fazla merkez geliştirmeyi amaçlayan bir şehir örneğidir. Suresh Subudhi, mevcut binaları yeniden kullanmanın karmaşıklığına rağmen, bunun milyonlarca insanın iş ve ev arasında önemli mesafeler kat etmesini önlemenin temel yolu olduğunu açıklıyor.
Mobilite: Çoğu şehirde günün farklı saatlerinde kapasiteye ulaşan birden fazla ulaşım yöntemi vardır. Şehirler, insanları toplu taşıma koridorlarına yönlendirmek için teknolojiyi kullanabilir ve yoğun zamanlarda trafik sıkışıklığını önlemek ve sürdürülebilirliğe öncelik vermek için bu koridorların kullanımını optimize edebilir. Subudhi, bunun hükümetler için karmaşık bir süreç olduğunu, ancak bazı İskandinav ülkelerinde başarılı entegre mobilite hizmetlerinin mevcut örneklerinin bulunduğunu belirtiyor.
Yetenek: Yeteneklerin çekilmesi aynı zamanda ihtiyaç duyulan sermayenin de şehre çekilmesini sağlar. Şirketler, ulaşım bağlantıları, hava kalitesi ve mevcut konutlar gibi faktörleri değerlendirerek ofis konumlarının bütünsel değerlendirmelerini giderek daha fazla gerçekleştiriyor. Doğru hizmet ve olanakların sağlandığından emin olmak için şehir planlama yetkilileri ve emlak firmalarıyla ortaklık kurabilirler.
Meta şehirler. Bu, bir grup şehrin birbirine yakınlaştığı ve yüksek hızlı ulaşım ve dijital otoyollarla birbirine bağlanmasıdır. Bunun faydası, her şehrin yönetiminin nispeten daha kolay olması ve bölgenin ölçekle birlikte gelen ekonomik büyümeden faydalanmasıdır. Çin’deki Pearl Nehri Deltası bölgesi bir meta kent örneğidir. Subudhi, gelecekteki mega şehirlerin 40 veya 50 yıl boyunca genişlemeye devam edeceğini söylüyor.