Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) son İnsani Gelişme Raporu, ekonomik koşulların iyileştiğini gösteren veriler ile ekonomiye ilişkin olumsuz algılar arasında neden bir boşluk olduğunu ele alıyor. Bazı ülkelerde, ekonomik koşulların iyileştiğini gösteren veriler ile ekonomiye ilişkin olumsuz algılar arasında kalıcı bir boşluk var.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) son İnsani Gelişme Raporu, ekonomik koşulların iyileştiğini gösteren veriler ile ekonomiye ilişkin olumsuz algılar arasında neden bir boşluk olduğunu ele alıyor. Ekonomik gerçeklerin ve hislerin çözülmesi, gerçekler ve başkalarının ne düşündüğü hakkında daha geniş bir yanlış algılama mücadelesinin parçası olabilir.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ‘Ekonomik gerçekler ile ekonomik duyarlılık arasındaki boşluğu nasıl kapatabiliriz?’ başlıklı çarpıcı bir analiz yayınladı. Analizde UNDP’nin, İnsani Gelişme Raporundan alıntılar yapıyor. Analizden ana başlıklar özetle şöyle:
Bazı ülkelerde, ekonomik koşulların iyileştiğini gösteren veriler ile ekonomiye ilişkin olumsuz algılar arasında kalıcı bir boşluk var. Bazı önlemlere göre, insanlar kişisel finansal refahlarından memnun olduklarını bildirdiklerinde bile bu olumsuz algılar artmakta.
ÜZÜNTÜ, ENDİŞE, STRES ARTIYOR
Bunlar, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından geçen ay yayınlanan en son 2023/24 İnsani Gelişme Raporu’nda incelenen sorulardan bazıları. Rapor, son yıllarda üzüntü, endişe ve stres ölçümlerinde yaygın bir artış olduğunu belgeliyor. Rapor, bu eğilimlere iki kanalın katkıda bulunduğunu öne sürüyor. Birincisi, bazı insanlar, genel ekonomik koşullar iyileştiğinde bile, nesnel ekonomik zorluklar çekmektedir. İkincisi, bazı insanlar, nesnel refah göstergeleri değişmemiş veya hatta iyileşmiş olsa bile, tehdit altında olma veya geride bırakılmış hissetme algıları üzerinde çalışıyorlar.
Bu ikinci kanal, önemli olan inanç ve tutumlarda değişimlere neden olur, çünkü politik davranış da dahil olmak üzere insanların davranışları kısmen bu inançlar tarafından şekillendirilir. Güvensizlik algılarıyla ilişkilendirildiklerinde, bu inançlar, insanların yaşamları üzerinde daha düşük bir kontrol duygusuna sahip olmaları ve başkalarına daha az güvenmeleri ile güçlü bir şekilde bağlantılıdır.
EKONOMİYE YÖNELİK OLUMSUZ ALGILAR
Ekonomiyle ilgili olumsuz algılar, daha geniş bir inanç paketini paylaşan bir gruba ait olduklarına işaret ettiklerinde yerleşik hale gelebilir. Bu, COVID-19 salgını sırasında iklim değişikliği veya aşılarla ilgili eylemlere karşı düşmanlık gibi şeyleri içerebilir. Gerçekler tek başına bu olumsuz inançları ortadan kaldırmak için yeterli olmayabilir ve bu inançlarla tutarlı bir şekilde hareket etmek, bir pandemi sırasında aşılamanın reddedilmesinin önereceği gibi, insanların kendi çıkarına olması beklenenlere aykırı olabilir. Dahası, farklı gruplar, bir şekilde insanların kimliklerinin bir parçası haline gelen çok farklı inançlara sahip olduklarında, toplum kutuplaşabilir.
Bu, toplum için neyin en iyi olduğu konusundaki görüş farklılıkları veya herhangi bir toplumun sağlıklı özellikleri olan politika tercihleri ile ilgili değil, sadece siyasi olarak kimi destekleyeceğiniz konusunda değil, aynı zamanda nerede yaşayacağınız, kimi arkadaş ve hatta ortak olarak seçeceğiniz konusunda da bir dizi davranış ve seçime uzanan farklılıklarla ilgilidir. Bu tür bir kutuplaşma, 2011’den bu yana dünya ülkelerinin üçte ikisinde arttı. Zarar verici olabilir, çünkü ülkeler içinde ve arasında kolektif eyleme zarar verir ve ortak zorlukların üstesinden gelmeyi daha zor hale getirir.
GERÇEK İLE DUYARLILIK ARASINDAKİ ALGI
Yapılabilecek bir şey var mı? Rapor iki şey öneriyor. İlk olarak, insanların her zaman ve yalnızca kendi çıkarlarının peşinden gideceklerini varsaymak yerine, yaptıkları seçimler için motivasyonları hakkında daha geniş bir anlayışa sahip olmalıyız. Ekonomik politika yapıcılar da dahil olmak üzere politika yapıcılar, yalnızca politikaların nesnel değerlerini değil, aynı zamanda politikaların nasıl çerçevelendiğini, iletildiğini ve algılandığını da kabul etmelidir.
İkinci olarak, ekonomik gerçekler ile ekonomik duyarlılıklar arasındaki yanlış algılamaların diğer birçok alana da uzandığı takdir edilmelidir. Örneğin, birçok ülkede, göçmenlerin gerçek payı ile algılanan pay arasında kabaca yüzde 20’lik bir fark vardır, bu yanlış algı farkı, gelir düzeyi, eğitim veya siyasi bağlantıdan bağımsız olarak çok fazla değişmeyen bir farktır.