Hastalık yükü çalışmaları sigortacılıkla çok yakın ilişki içindedir. Sigortacılığın risk paylaşımı olduğu gerçeğinden hareketle, hastalık yükü çalışmalarından özellikle de ulusal hastalık yükü güncel verilerinden yola çıkarak, sağlık sigortacılığında risk değerlendirmesini doğruya en yakın noktadan öngörmek mümkündür.
Geçtiğimiz hafta, sistem rehabilitasyonunda yol gösterici olarak; 100.983 veri, 371 hastalık ve yaralanma kullanılarak yapılan küresel ölçekte bir çalışmadan söz etmiştim; Küresel Hastalık, Yaralanma ve Risk Faktörleri Çalışması 2021. Bu hafta ise, bu bağlamda hastalık yükü çalışmalarından söz edeceğim. Hastalık yükü çalışmaları, kamu ve özel sağlık sigortacılığındaki karar vericilere, bir yandan mevcut modellerini güçlendirme diğer yandan da yeni model arayışlarında yol gösterici olabilecek özel araştırmalardır.
CHRIS MURRAY VE ALAN LOPEZ
1990’lı yıllara kadar hastalıkların görülme sıklığı, ölüm ve hastalık verileri hesaplanarak hastalık yükü öngörülerinde bulunulabiliyordu. 1990’dan sonra Chris Murray ve Alan Lopez, farklı iki gösterge ile hastalık ve ölümlerin yükünü kullanarak farklı hastalıklarla ölümlerin farklı ülkelerde kıyaslanmasını tavsiye ettiler. Gündeme gelen farklı iki gösterge, engelliliğe uyarlanmış yaşam yılı ile kaliteye uyarlanmış yaşam yılıydı.
1990’lı yılların sonunda, o dönemdeki görevim gereği, son yıllarda Dünya Sağlık Örgütü’nde çalışmakta olan bir ekip arkadaşımla birlikte, Türkiye’ye gelen Chris Murray ve Alan Lopez ile tanışmıştık. Hangi verilerle Türkiye’de bu çalışmanın yapılabileceğini konuşmuştuk. Zaten Ulusal Hastalık Yükü Türkiye Çalışması da 2000’li yılların ilk yarısında başlatılmıştı.
ULUSAL HASTALIK YÜKÜ
Genel anlamda, belirli faktörleri dikkate alarak, hastalık ve sakatlıkların sosyal ve finansal maliyetinin belirlenmesi süreci, hastalık yükü çalışması olarak bilinir. Merkezi yönetimde politika yapıcılar ve kaynak tahsisine karar verenler tercihlerini bu çalışmalara dayandırırlar.
Hastalık Yükü tahmini, 4 bileşenle yapılmaktadır; kaç kişi ölmüş, hangi nedenden ölmüş, ölüme ve/veya hastalığa ne sebep olmuş (risk faktörü), ne hasta yapmış? Hastalık yükünün ulusal düzeyde hesaplanması ise bu bileşenlerin ülke düzeyinde değerlendirilmesidir.
İşte tam bu noktada, hastalık yükü çalışmalarının sigortacılıkla ilişkisi gündeme gelmektedir. Bilindiği gibi, sigortacılık bir risk paylaşımıdır. Sağlık sigortacılığı risk değerlendirmesinde; kaybedilen yaşam yılları ve sağlıklı yaşam beklentisi gibi sağlık ekonomisi parametreleri önemlidir. Kamu veya özel sağlık sigortası karar vericilerinin, hastalık yükü çalışmalarını dikkate almalarında yarar vardır. Hatta kamu ve özel sağlık sigortacılığının birlikte yapabileceği işbirliği alanları da bu yolla belirlenebilir.
ENGELLİLİĞE UYARLANMIŞ YAŞAM YILI
Hastalık yükünün hesaplanmasında temel gösterge, uluslararası literatürde Disability-adjusted life years (DALYs) olarak bilinen engelliliğe uyarlanmış yaşam yılıdır. Bunu hesaplamak için erken ölümle kaybedilen yaşam yıllarını ve engellilikle geçirilen yaşam yıllarını hesaplayarak toplamamız gerekir.
Basit bir örnekle açıklamak isterim. Erken ölümlere bağlı olarak kaybedilen yılların hesabında, ölüm sayıları ve standart beklenen yaşam süreleri dikkate alınır. Varsayalım ki, toplumda beklenen yaşam süresi 75 yıl olsun. Kişi 50 yaşında herhangi bir kronik hastalık teşhisi almış ve bu nedenle 70 yaşında ölmüşse bu erken ölüm nedeniyle kaybedilen 5 yıl anlamına gelir. Öte yandan sakatlığa veya tam olarak sağlık ve iyilik halinden kayba bağlı kaybedilen yıl 70-50= 20 yıldır.
DALYs ise hastalık, sakatlık veya erken ölümlerin toplamdır. Gelin bu basit örnekte, 70 yaşında ölen kişiye 50 yaşında kronik hastalık teşhisi aldığını hatırlayarak kronik hastalıkla geçirilen yaşam yılının 20 yıl olduğunu bir yere kayıt edelim. Kişinin ortalama yaşam süresinden önce öldüğü yıl sayısının da 5 yıl olduğunu hatırladığımızda, 20+5=30 olarak DALYs değerine ulaşırız. İşte bu değer, herhangi bir sağlık müdahalesinin toplumdaki etkisinin kıyaslanmasına imkan verir. Zaten, sigortacılık açısından dikkate alınması gereken tam da budur.
Hatırlanacağı üzere, özellikle hayat sigortacılığında kullanılan hayat tabloları zaten, yaşama ve ölüm istatistiklerine göre elde edilen sonuçlardan, her yaşta bir yıl içerisinde kaç kişinin hayatta kalacağının, kaç kişinin öleceğinin öngörüldüğü tablolardır. Bu iki veriyi birlikte düşünmek, sağlık sigortacılığında yeni poliçe geliştirmede kullanılabilecek temel noktalardan biri olabilir.
KÜRESEL HASTALIK, YARALANMA VE RİSK FAKTÖRLERİ ÇALIŞMASI 2021
Başlarken sözünü ettiğim Küresel Hastalık, Yaralanma ve Risk Faktörleri Çalışması 2021 adlı araştırma, 2010 ile 2021 arasında bu sonuçların paylaşıldığı bir analizdir.
17 Nisan 2024’de Lancet’te yayımlanan makaleyle, Küresel Hastalık Yükü Çalışması 2021’in hastalık ve yaralanma yaygınlığına ilişkin yeni bulguları yayımlanmıştır. Makalede, hayatı kısaltan hastalık ve yaralanmalar, farklı nedenlerden kaynaklanan hastalık yükünün zaman içinde nasıl değiştiği irdelenmiş, bunların ülke ve bölgeler arası farklılıkları gösterilmiştir.
Bu bulgulardan sadece engellilikle yaşanılan yıllar ve doğumda sağlıklı yaşam beklentisi ile ilgili olan sonuçları sunmak isterim;
- 2021’de tüm yaş ve cinsiyetlerde, engellilikle yaşanılan yılların ilk üç nedeni bel ağrısı, depresif bozukluklar ve baş ağrısı bozuklukları olarak tespit edilmiştir,
- Doğumda sağlıklı yaşam beklentisi 2010’da 61,3 yıldan 2021’de 62,2 yıla yükselmiştir.
HASTALIK YÜKÜ SİGORTACILIK İLİŞKİSİ
Tüm bu rakamların detaylarına girmeksizin, varılmak istenen öz şu olmalıdır; hastalık yükü çalışmaları sigortacılıkla çok yakın ilişki içindedir. Sigortacılığın risk paylaşımı olduğu gerçeğinden hareketle, hastalık yükü çalışmalarından özellikle de ulusal hastalık yükü güncel verilerinden yola çıkarak, sağlık sigortacılığında risk değerlendirmesini doğruya en yakın noktadan öngörmek mümkündür.
Kamu veya özel sağlık sigortası karar vericilerinin bu yaklaşımı gözden uzak tutmamalarında büyük yarar vardır. Özelde yeni üretilen poliçelerden, genelde sunulmuş poliçelere kadar tüm ürün yelpazesinde hastalık yükü çalışmalarının değerlendirilmesinde yarar olacaktır. Bu değerlendirmelerin bazı özel durumlarda, kamu ve özel sağlık sigortacılığı sorumluluk dağılımında bile rol paylaşımı için anahtar olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.