Geçtiğimiz Kasım ayı sonunda OECD, sosyal koruma sistemleri açısından bazı temel sosyal, demografik, ekonomik, teknolojik ve çevresel değişimleri incelediği bir rapor yayınladı. Raporda, sosyal koruma için finansman oluşturmanın önemi vurgulanıyor. Mali darboğazlarla birlikte düşünüldüğünde, sürdürülebilir ve yeterli destek için gerekli düzenleme önerileri de aktarılıyor.
Geçtiğimiz Kasım ayı sonunda OECD, sosyal koruma sistemleri açısından bazı temel sosyal, demografik, ekonomik, teknolojik ve çevresel değişimleri incelediği bir rapor (https://doi.org/10.1787/6c9202e8-en.) yayınladı. Başlık, bu rapordaki tespitlerden alındı.
“Megatrendler ve Sosyal Korumanın Geleceği” (Megatrends and the Future of Social Protection) adlı bu raporda, sosyal koruma için finansman oluşturmanın önemi vurgulanıyor. Mali darboğazlarla birlikte düşünüldüğünde, sürdürülebilir ve yeterli destek için gerekli düzenleme önerileri de aktarılıyor.
Çalışma Yaşındaki Nüfus Azalıyor
Raporda;
- 1960 yılında ortalama 3,3 iken 2022 yılında 1,5’a düşen doğurganlık oranına,
- Doğuşta yaşam beklentisi artışına,
- 65 yaş üstü nüfusun hızlı artışına,
- Çalışma yaşındaki nüfusun azalmasına,
- Emeklilik, sağlık ve uzun dönemli bakım harcamaları yükselmesine,
- Kadınların iş gücüne katılımı artmakta olduğuna,
- Erkeklerin yarı zamanlı çalışma eğiliminin artışa geçtiğine,
- Eğilimin bu şekilde sürmesi durumunda, toplam iş gücü arzının azalabileceğine ve emeklilik sistemlerinin kötü etkilenebileceğine
dikkat çekiliyor.
Ülkelerin bu duruma, emeklilik yaşını yükselterek hazırlandığı belirtilen raporda, maaşsız bakım hizmetlerinde ise çoğunlukla kadınların yer almasının kadınların iş gücüne katılım oranlarının artışına yol açtığından söz edilmektedir. OECD ülkelerinde 1995 yılında yüzde 58 olan kadınların iş gücüne katılım oranının 2022’de yüzde 66’ya yükseldiği vurgulanmaktadır.
1990’lı yıllardan sonra, erkeklerin yarı zamanlı çalışma oranının yüzde 6’dan yüzde 7’ye yükseldiği, bu oranın; Hollanda’da yüzde 8, Finlandiya’da yüzde 7, Kore-Almanya-Avusturya’da ise yüzde 6 olarak görüldüğü örneklenmektedir.
Nüfusun yaşlanması ile sosyal koruma sistemlerinin, bir yandan katkı bir yandan da harcama açısından baskı altına alınmış olduğu öne çıkarılan bu raporda, yeni çalışma biçimleriyle ilgili endişeler de dile getirilmektedir.
Kendi hesabına çalışma oranlarının, OECD ülkeleri genelinde 1950 yılından bu yana düşüş gösterdiği tespiti bulunmaktadır. Kendi hesabına çalışanların, sosyal koruma sistemleri erişiminin daha sınırlı olduğu düşünüldüğünde, gelir kaybı durumunda genellikle gelirle finanse edilen yardımlara bağımlı olma zorunluluğuna dikkat çekilmektedir.
Düşük Performansta Yapay Zeka Kullanımıyla Kazanç
Rapor, yapay zeka alanındaki gelişmelerin işgücü piyasasını etkilese de, henüz yaygın bir iş kaybına yol açmadığını belirtilmektedir. Teknolojik ilerleme yoluyla artan üretkenliğin ise kamu harcamalarının finansmanında sürdürülebilirlik açısından ekonomik büyüme aracı olarak gösterilmektedir.
Geçmişteki otomasyon süreçlerinin tersine yapay zekanın yüksek becerili çalışanları etkileyebileceğine dikkat çekilmektedir. Ayrıca, yapay zeka yoluyla geçmişten ders çıkarılabileceği ve geleceğe yönelik önerilerin iyileştirilebileceği de savunulmaktadır.
Hatta, düşük performans gösteren çalışanların, yapay zeka kullanımından daha fazla kazanç sağlayacağı öngörüsünde bile bulunulmaktadır. Düşük performans gösteren çalışanların, yapay zekaya uyum sağlayamadıkları durumlarda, işlerini bırakarak yapay zeka kullanılan alanlara kaydırılırsa, meslekteki performans farklılıkların azalabileceği görüşü ortaya atılmaktadır. Bu kapsamda, yapay zeka tabanlı tahminleme araçlarına uyum sağlayamayan bazı hisse senedi analistlerinin, daha sosyal alanlara kaydırılmaları örneği verilmektedir.
Türkiye Sigorta Birliği web sitesinde de özeti ve tamamı yayınlanan raporda (https://www.tsb.org.tr/tr/AnasayfaSlider/115); nüfus yaşlandıkça, yaşlı bakımına ilişkin taleplerin artacağı ve yetersiz olan resmi yaşlı bakım arzının daha da zorlayacağı ifade edilmektedir. Aynı zamanda, aile biçimlerinin de değiştiği; insanların giderek daha fazla yalnız yaşadığı, özellikle yaşlılıkta bu durumun ekonomik riskleri artırdığı belirtilmektedir.
Öte yandan, 1993’ten beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde ders vermekte olan ve 2024 Yılı Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Kamer Daron Acemoğlu’nun yayınları da kaynak gösterilerek yazılan OECD raporunun bir bölümünde; otomasyon ve yapay zekanın istihdam ve ücretler üzerindeki etkilerine değinilmektedir. Bu konuda, var olan ve geriye dönük kanıtlar gözden geçirilerek, sosyal koruma sistemleri için olası etkileri değerlendirilmiştir. Bu etkiler arasında; sosyal koruma süreçlerini iyileştirmek için yapay zekadan yararlanılabileceğinden söz edilmektedir. Veri girişi, belge işleme gibi aşamaların otomatikleşmesiyle; çalışanlar için zaman tasarrufu ve maliyet azaltma faydaları örneklenmektedir. Sohbet motorları aracılığıyla; sosyal faydalara erişimi kolaylaştıran, kişiselleştirilmiş soruları cevaplayabilen ve isteklerinin karşılanma sürecindeki her aşamada kişilere yardımcı olabilen özellikleri aktarılmaktadır. Hatta, bazı ülkelerin dolandırıcılık tespitinde de yapay zeka kullandıkları belirtilmektedir.
Sosyal Koruma Sistemleri Aracılığıyla Sigorta
Rapordaki bir başka dikkat çekici örnek ise sigortacılıkla ilgilidir. Sel, yangın veya aşırı sıcaklık gibi aşırı hava olayları güvenli olmayan çalışma koşullarına neden olduğunda, iş durdurma ve kazanç kayıpları risk için sosyal koruma sistemleri aracılığıyla sigorta sağlamaktadır. Örneğin Avusturya’da, “kötü hava tazminatı”, işe başlama veya devam etmenin imkansız olduğunda işsizlik yardımı sağlayan ayrı bir sosyal sigorta programıdır. Burada, katkıların işverenler ve işçiler arasında eşit olarak paylaşılmaktadır. Örneğin Çekya, Belçika veya İspanya’da doğal afetler veya aşırı sıcaklık nedeniyle iş durdurma durumlarında uygulanan kısa çalışma planları bulunmaktadır.
Sonuç olarak, rapordaki görüşlerden yola çıkarak şu başlıkları değerlendirmekte yarar vardır;
- OECD ülkelerinin, artan yaşam beklentisi ve düşen toplam doğurganlık seviyelerinin birleşimiyle hızla yaşlanmaktadır.
- Bireylerin yaşam tarzı tercihlerindeki, aile kurmadaki ve artan konut ve çocuk bakımı maliyetlerindeki değişiklikler; kadınların daha az çocuk sahibi olmasına yol açmaktadır.
- Buna paralel olarak, 65 yaşındaki yaşam beklentisi sadece son yirmi yılda bile hızla artmıştır.
- Bu durum, yaşlılık-çalışma yaşı oranını artırarak emeklilik sistemleri üzerinde baskı oluşturmaktadır.
- OECD ülkelerinin yaklaşık üçte ikisinde 20-64 yaş grubu çalışma çağındaki nüfusun azalması öngörülmektedir.
- Buna karşı koymak için birçok ülke emeklilik yaşlarını artırarak daha uzun yaşam süreleri nedeniyle kamu bütçeleri üzerindeki baskıyı sınırlamaya çalışmaktadır.
- Daha yüksek yasal emeklilik yaşlarının, çalışanların kariyerlerini daha da uzatabilmeleri için mesleki sağlık teşviki, yaşam boyu öğrenme ve diğer istihdam destekleriyle desteklenmesi gerekmektedir.
Bu değerlendirmeler, tespit ve önerilerin tamamında ülkemizi de çok yakından ilgilendirmektedir. “İnsanlar Yaşamadıkça Yaşlanırlar” başlıklı yazımda özetlediğim TÜSEB Raporu (https://files.tuseb.gov.tr/tuseb/files/yayinlar/20230703124223-FV7IKDhzD1kH-.pdf)
ile OECD Raporu birlikte değerlendirilerek; özelde SGK ve özel sağlık sigortaları için, genelde ise ilgili Bakanlıklar başta olmak üzere tüm karar verici paydaşların bir yol haritası ve görev yetki dağılımıyla işe başlamalarında yarar olacaktır.
Konuyla ilgili olarak, OECD Raporu, burada yazılan kadarı ya da tamamıyla, her bir faaliyet başlığı açısından ele alınmalı ve bütüncül bir bakışla yola çıkılmalıdır. (www.halukozsari.com)