Gülşah Bilgeç Yazdı… Sigortada rizikonun ağırlaşması

Hırsızlık olayının bir ev için yapılan sigorta sözleşmesine konu edilmemesi halinde, evin camlarında bulunan demir korumalarının sökülmesi veya güvenlik kameralarının sökülmesi riziko ağırlaşması olarak değerlendirilemeyecektir. Riziko ağırlaşması, sadece sigorta sözleşmesi kapsamında belirlenen hususlara ilişkin olmalıdır.

Sigorta sözleşmelerinde ‘riziko’ kavramı oldukça önemli bir yere sahiptir ve tarafların hak ve yükümlülüklerinin birçoğu bu kavrama bağlanmıştır. Bu nedenle öncelikle kavramın açıklanmasında fayda vardır. Rizikoyu kısaca, ilerde gerçekleşme ihtimali bulunan ve sigortalının iradesi dışında bulunan olumsuz durumlar veya zarar meydana getiren olay şeklinde tanımlamak mümkündür. Riziko ağırlaşması kavramının kurucu unsurları her somut olaya göre değişkenlik gösterdiğinden tüm sigorta türlerini kapsayacak şekilde genel bir tanımlamada bulunmak oldukça güçtür. Bu nedenledir ki kanunlarda riziko ağırlaşması kavramının tanımına pek yer verilmeyip, bu iş doktrin ve uygulamaya bırakılmaktadır. Bununla birlikte mevzuatlarda genellikle, rizikonun ağırlaşması halinde tarafların mükellefiyetleri ve riziko ağırlaşmasının hukuki sonuçları düzenlenmektedir. Nitekim Türk hukuk sisteminde de gerek 6762 sayılı mülga TTK’nın 1291. maddesinde gerekse yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 1235 vd. maddelerinde bu konuda açık bir tanımlama yer almamaktadır.

Neler Riziko Ağırlaştırılması Olarak Değerlendirilemez?

Doktrinde riziko ağırlaşması; “Riziko ağırlaşması, sigorta akdi kurulurken beyan edilen rizikoyu kıymetlendirmeye yarayan faktörlerin, sigorta süresi içinde, rizikonun gerçekleşme ihtimalini veya muhtemel zarar miktarını arttıracak dolayısıyla akdin feshini veya tadilini gerektirecek bir şekilde değişmesidir” şeklinde tanımlanmaktadır. Rizikonun belirlenmesinde ölçü olan değişkenlerin sigorta sözleşmesi süresi içerisinde rizikonun gerçekleşme ihtimalini veya potansiyel zarar miktarının artmasına neden olacak şekilde farklılaşması durumunda rizikonun ağırlaşması gerçekleşmiş olur. Riziko ağırlaşmasının söz konusu olması durumunda, sigorta sözleşmesinin başında sağlanmış bulunan prim ve risk dengesi primin aleyhine değişir. Dolayısıyla da bu durum menfaat dengesinin sigortacı aleyhine bozulmasına neden olur.

Rizikonun ağırlaşmasının sigorta hukuku anlamında oluştuğunun kabul edilebilmesi için sigorta ettiren tarafından gerçekleştirilen değişikliklerin sigortacının bilgi ve izni dahilinde gerçekleştirilmemiş olması gerekir. Sözleşme yapılırken veya sonradan sigortacının rızasını taşıyan değişiklikler sigorta sözleşmesini etkileyecek riziko ağırlaşması olarak değerlendirilmez. Dolayısıyla da sigortacı bu durumlar için kanunda tanınan fesih ve diğer haklarını kullanamayacaktır. Bunun yanında rizikonun esaslı bir değişikliğe neden olması gerekir. Esaslı değişikten anlaşılması gereken sigortacının bu değişikliği bilmesi durumunda sigorta sözleşmesi hiç yapamayacak veya mevcut şartlarda yapmayacak olmasıdır. Bu şartların yanında riziko ağırlaşması için değişikliğin geçici bir değişiklik değil sürekli kalıcı bir değişiklik olması gerekir.

Bir diğer şart ise, riziko ağırlaşmasının sigorta sözleşmesi kapsamındaki bir hususa ilişkin olması gerektiğidir. Örneğin; hırsızlık olayının bir ev için yapılan sigorta sözleşmesine konu edilmemesi halinde, evin camlarında bulunan demir korumalarının sökülmesi veya güvenlik kameralarının sökülmesi riziko ağırlaşması olarak değerlendirilemeyecektir. Riziko ağırlaşması, sadece sigorta sözleşmesi kapsamında belirlenen hususlara ilişkin olmalıdır.

Prim ve Rizikonun Birbirine Uygun Olma İlkesi

6762 sayılı mülga TTK’da sadece iki riziko ağırlaşması durumuna hukuki sonuç bağlamış bulunmaktaydı. Bunlar; sigorta ettiren tarafından sigortalı malın yerinin değiştirilmesi ve sigortalı malın durumunun değiştirilmesiydi. Her iki durumda da riziko ağırlaşmasının tespiti bakımından sigorta sözleşmesinin gerçekleştirildiği an esas alınmaktaydı. Ayrıca riziko ağırlaşmasının sigortacının muvafakatine dayanmaması gerekmekteydi (6762 sayılı TTK m. 1291).

Kanun koyucu, sigorta sözleşmesinde taraflar arasındaki dengenin sözleşme süresince korunması düşüncesiyle 6102 sayılı TTK’da, rizikonun ağırlaşması halinde sigortacıya fesih veya prim farkını isteme hakkı tanımakta, rizikonun hafiflemesi halinde ise sigorta ettiren lehine primin indirilmesi imkanı getirmektedir.

Sigorta ettirenin sigorta sözleşmesi süresince rizikoyu veya mevcut durumu ağırlaştıran davranışlardan kaçınma yükümlülüğü TTK’nın 1444. maddesinin birinci fıkrasında; “Sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasından sonra, sigortacının izni olmadan rizikoyu veya mevcut durumu ağırlaştırarak tazminat tutarının artmasını etkileyici davranış ve işlemlerde bulunamaz” şeklinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu burada ‘prim ve rizikonun birbirine uygun olma ilkesi’ni sözleşme süresince korumayı hedeflemiştir.

Sigorta Ettirenin Beyanda Bulunması Gereken Hususlar

TTK’nın 1444. maddesinin ikinci fıkrası gereğince sigorta ettirenin sigorta sözleşmesi sırasında beyanda bulunması gereken hususlardan ilki rizikonun gerçekleşme ihtimalini artırıcı bir hususun gerçekleşmesidir. Rizikonun gerçekleşme ihtimalini artırıcı bir durumun gerçekleşmesi halinde, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü de doğmuş olacaktır. Rizikoyu ağırlaştıran durumların sigorta ettiren veya onun izniyle başkası tarafından gerçekleşmesi ile bilgisi dışında yapılmasına göre bildirimin hangi süre zarfında gerçekleştirilmesi gerektiği belirlenecektir.

Söz konusu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere sigorta ettiren, sigortası sözleşmesinin kurulmasından itibaren, sigortacının izni olmadan, rizikoyu veya mevcut durumunu ağırlaştırarak tazminat tutarını arttırıcı davranışlarda bulunamayacaktır. Ancak düzenlemede kanun koyucu rizikonun mevcut durumunu ağırlaştırarak tazminat tutarını artırıcı fiil veya davranışta bulunmayı sigortacıya bildirmek ve ondan izin almak şartıyla mümkün kılmaktadır. Sigorta sözleşmesi içerisinde riziko ağırlaştırılması sigortacı açısından prim ve riziko arasındaki dengenin bozulmasına neden olur. Bu nedenle kanun koyucu sigortacıyı korumak amacıyla bu düzenlemeyi getirmiştir. Dolayısıyla sigortacıya, riziko ağırlaştırılmasının bildirilmesi suretiyle riziko ile prim arasındaki dengeyi değerlendirme ve buna katlanıp katlanmama tercihinde bulunma imkanı verilmiştir.

Sigortacıya Seçim Hakları Tanınmakta

Özet olarak tarafların özgür iradeleriyle oluşturdukları sigorta sözleşmesinin, sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için sözleşmesinin tarafları olan sigortacı ve sigorta ettirene bazı yükümlülükler getirilmektedir. Yazımızın konusu olan Türk sigorta hukukunda rizikonun ağırlaşması kapsamında sigorta ettirenin beyanda bulunma yükümlülüğü bunlardan en önemlisidir. Sigorta ettirenin sigorta sözleşmesi süresi içerisinde beyanda bulunma yükümlülüğünün ihlal edilmesi durumunda bozulacak menfaat dengesi karşısında, sigortacıya seçimlik haklar tanınmaktadır.

Bu seçimlik haklar; sigortacının sözleşmeyi feshedebilmesi ve prim farkı talep edebilmesidir. Kanun koyucu sigortacıya bu seçimlik hakları tanıyarak sigorta ettirenin beyanda bulunma yükümlülüğü nedeniyle bozulan riziko ve prim dengesini yeniden sağlama veya sigorta sözleşmesini sona erdirme konusunda sigortacıya bir seçim hakkı sunmaktadır. Bu sayede sigorta ettiren beyanda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmeye yönlendirilirken sigortacı da zaafa uğrayan menfaatlerini telafi etme imkanına sahip olmaktadır.

 Yazarın Diğer Yazılarını Okumak İçin Aşağı Kaydırın 

Trafik sigortasında destekten yoksun kalma tazminatı

Destekten yoksun kalma tazminatı Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenmiş bir tazminat türü olmakla, desteğin yitirilmesi nedeni ile 3. kişilerin uğradığı gerçek zarar mevcuttur. Destekten yoksun kalanların talep ettikleri hak, yalnızca miras yoluyla geçmemekte, destekten yoksun kalanın şahsında doğan asli bir haktır. Bu yönü ile destekten yoksun kalan mirasçılar aynı zamanda 3. kişi sıfatına sahiptirler ve sigortalı araç sürücüsünün kusuru bu kişilere yansıtılamamaktadır.

İnsanlar, yaşamları boyunca hem kendi canları hem de malvarlıklarının karşı karşıya kaldığı çeşitli tehlikeler neticesinde zarara uğramaları veya değerlerinin azalmasını önlemek amacı ile bu değerleri koruma altına alma ihtiyacı duymuşlardır. Bu noktada da koruma mekanizması olarak sigorta kavramı karşımıza çıkmaktadır. Sigorta kurumu ile insanların sahip olduğu değerler üzerinde gerçekleşmesi muhtemel zararlar için bireylerin çeşitli menfaatleri koruma altına alınmaktadır.

Sigorta sözleşmesi, sigortacının sigorta güvencesini üzerine aldığı ve sigorta ettirenin ise prim ödeme borcu altına girdiği her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olup, kanundaki tanımına göre  “Sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.

Trafik Sigortası Pasif Sigorta Ayrımına Giriyor

Sigorta sözleşmeleri korunan menfaate göre mal sigortası ve can sigortası ayrımına tabi tutulmaktadır. Trafik sigortaları yönünden inceleme yapacağımız yazımızda, zarar sigortası kapsamına girerek sigorta ettirenin uğrayacağı zararları karşılamayı taahhüt altına alan zorunlu mali mesuliyet sigortasının pasif sigorta ayrımına girdiğini belirtmekte yarar vardır. Bu şekilde pasif sigorta niteliğinde olan trafik sigortaları ile sigortacı, sigorta ettirenin malvarlığında pasiflerin ortaya çıkması ya da zaten var olan pasifin artması sonucunda uğrayacağı zararları ödemekle yükümlüdür. Trafik sigortası bu yönü ile kaza nedeni ile zarara uğrayan 3. kişilerin zararlarını temin ederek, sigorta ettirenin hukuki sorumluluğunu üstlenmektedir.

Ülkemizin tamamında meydana gelen ve teknolojik gelişmelerle birlikte trafikte çoğalan motorlu araç sayıları ile gün geçtikçe artan trafik kazaları sonucu oluşan yaralanma ve ölüm olaylarında, kişilerin maddi olarak birçok zarara uğramalarının karşısında 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile motorlu araç işletenlerin sorumluluklarını karşılamak üzere zorunlu mali mesuliyet sigortası (ZMMS) yaptırmaları zorunlu kılınmıştır. Trafik sigortalarında sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki sorumluluk çerçevesinde Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepleri kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri dâhilinde karşılamakla yükümlüdür.

Yargıtay’ın Benimsediği Görüş

Sigorta şirketleri, sigortalı araç sürücüsünün veya işleteninin kusuru ile meydana gelen 3. kişilerin zararını karşılamakla, ölümlü ve yaralamalı trafik kazalarında yaralanan 3. kişinin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları ile belirlenen kapsama giren zararları ile kazada vefat edenin desteğinden yoksun kalanların zararlarında da sorumludur. Öyle ki uygulama da sigortalı araç sürücüsünün bizzat asli kusuru nedeni ile vefatı durumunda kendi mirasçılarının destekten yoksun kalma tazminatı taleplerini sigorta şirketlerine yöneltildiği durumların sayısı gün geçmekle artmaktadır. Sigortacılar, araç sürücünün kusurunun mevcudiyeti nedeniyle mirasçıların zararını karşılamama yönünde tutum sergileseler de mirasçıların murislerinin kusuruna rağmen destekten yoksun kalma tazminatı taleplerini sigorta şirketlerine yönelttiği davalarda Yargıtay’ın benimsediği ortak görüş aksi yöndedir.

Yargıtay’ın Vermiş Olduğu Çeşitli Kararlar

Yargıtay vermiş olduğu çeşitli kararlarında, ZMMS ile sigortalı araç sürücüsünün veya işletenin mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında,  KTK’nin kapsam dışı halleri düzenleyen 92. maddesinde, sürücünün veya işletenin desteğinden yoksun kalan mirasçıların, bedensel zararlara dair isteyebilecekleri tazminatların kapsam dışı olduğuna ilişkin bir hüküm olmadığı ve sürücünün desteğinden yoksun kalanların, üçüncü kişi konumunda olduğuna dayanarak işletenin ve sürücünün ölümlerinde, kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olsalar bile müteveffanın zorunlu mali mesuliyet sigortacısından tazminat talep edebileceklerini kabul ederek davacıların taleplerinin yerinde olduğu yönünde içtihat oluşturmaktadır.

Destekten Yoksun Kalanlar

Sigortalı araç sürücüsünün veya işletenin mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, sürücünün veya işletenin desteğinden yoksun kalanlar yalnızca ilgili kişilerin mirasçısı konumunda değil aynı zamanda 3. kişi konumundadır. Destekten yoksun kalanlara, sigortalı sürücünün kusurunun yansıtılması halinde kişilerin karşılanmayan zararları yönünden büyük bir hukuki sorun meydana gelecektir. Nitekim sigorta şirketlerinin üstlendiği sorumluluk trafik kazası nedeni ile 3. Kişilerin uğradığı gerçek zararların tazminidir. KTK’nın trafik sigortasını düzenleyen maddelerinde bu hususta açık hüküm bulunmasa da zorunlu mali trafik sigortası kapsamı dışında bulunan haller düzenlenmektedir. KTK’nın 92/1-b maddesi ile “İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler” düzenlemesi ile malvarlığı açısından öne sürülecek talepler kapsam dışında bırakılmıştır. Görüleceği üzere vefat halinde destekten yoksun kalanların, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar haricinde kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararları sigortacının sorumluluğu kapsamındadır.

Sigorta Şirketleri Zararın Tazmininden Sorumludur

Sonuç olarak destekten yoksun kalma tazminatı Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenmiş bir tazminat türü olmakla, desteğin yitirilmesi nedeni ile 3. kişilerin uğradığı gerçek zarar mevcuttur. Destekten yoksun kalanların talep ettikleri hak, yalnızca miras yoluyla geçmemekte, destekten yoksun kalanın şahsında doğan asli bir haktır. Bu yönü ile destekten yoksun kalan mirasçılar aynı zamanda 3. kişi sıfatına sahiptirler ve sigortalı araç sürücüsünün kusuru bu kişilere yansıtılamamaktadır.

Sigortalı araç sürücüsünün veya işletenin mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, sigortalı sürücünün kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olduğu hallerde sigorta şirketinin sorumluluğu konusunda, Sigorta Hukuku tarafından benimsenen ilke ve kurallar çerçevesinde görüş aykırılıkları olmakla birlikte, Yargıtay’ın benimsediği görüş doğrultusunda sigorta şirketinin, mirasçılara karşı destekten yoksun kalma tazminatı yönünden sorumluluğuna gidilebileceği görülmektedir.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre sigortalının 3. kişilere verdiği zararların tazmininden sorumlu sigorta şirketleri, araç sürücüsü veya işleteni tam kusurlu olsalar bile, desteğinden yoksun kalanların zararının tazmininden sorumludur.

 Yazarın Diğer Yazılarını Okumak İçin Aşağı Kaydırın 

Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü

Sigorta ettiren sözleşmenin yapılışı sırasında, sözleşmenin yapılmaması veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikteki hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigorta ettirenin bu yükümlülüğü, bahsi geçen hususları bildiği veya bilmesi gerektiği ölçüdedir. Burada kanun koyucu, sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususların aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılacağını karine olarak kabul etmiştir.

Sigortacı ile sigorta ettiren arasında akdedilen sigorta sözleşmesi her iki taraf bakımından da karşılıklı hak ve yükümlülükler doğurur. Kanun koyucunun sigorta ettiren bakımından düzenlemiş olduğu yükümlülüklerden biri de beyan yükümlülüğüdür. Beyan yükümlülüğü denildiğinde anlaşılması gereken sigorta sözleşmesinin kurulmasında, devamında ve riziko gerçekleştiğinde her iki tarafın sahip olduğu hak ve borçlar arasındaki menfaat dengesi açısından önem arz edebilecek hususların sigortacıya iletilmesidir. Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü sigorta sözleşmesinin kuruluşu aşamasında başlayıp sözleşmenin sona erdiği ana kadar devam eder.

Sözleşmenin Kuruluş Aşamasında Beyan Yükümlülüğü

Sigorta ettiren sözleşmenin yapılışı sırasında, sözleşmenin yapılmaması veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikteki hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigorta ettirenin bu yükümlülüğü, bahsi geçen hususları bildiği veya bilmesi gerektiği ölçüdedir. Burada kanun koyucu, sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususların aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılacağını karine olarak kabul etmiştir. Ayrıca sigortacının, sigorta ettirene cevaplaması için yazılı olarak soru listesi vermesi halinde listede yer alan hususlar dışında sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü bulunmamaktadır. Eğer ki sigorta ettiren kötü niyetle bu hususları saklamış ve bildirmemiş olsun.

Beyan Yükümlülüğünün İhlali

Sözleşmenin Kuruluş Aşamasında Beyan Yükümlülüğünün İhlali Halinde Öngörülen Yaptırımlar: Sözleşmenin kuruluşu aşamasında gerçekleştirilen beyan yükümlülüğünün ihlaline bağlanan yaptırımların kolay anlaşılabilir olması bakımından rizikonun gerçekleşmesinden önce ihlalin gerçekleştiğinin anlaşılması ve riziko gerçekleştikten sonra ihlalin gerçekleştiğinin anlaşılması ihtimallerini ayrı ayrı ele almak gerekir.

Riziko gerçekleşmeden önce sigortacı, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlal ettiğini öğrendiği andan itibaren 15 gün içerisinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının 10 gün içerisinde sigorta ettiren tarafından kabul edilmemesi halinde ise sigortacının sözleşmeden caymış olduğu kabul edilir.

Riziko (sigorta sözleşmesi ile teminat altına alınmış olan tehlike) gerçekleştikten sonra, sigorta ettirenin ihmaliyle sözleşmenin kuruluşu aşamasında beyan yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşılırsa ve bu ihlal tazminatın veya sigorta bedelinin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikteyse sigortacının ihmalin derecesine göre tazminattan veya sigorta bedelinden indirim yapma hakkı bulunmaktadır. Eğer ki söz konusu yükümlülük ihmali sigorta ettirenin kastıyla gerçekleşmişse ve ihlal ile rizikonun gerçekleşmesi arasında bağlantı varsa sigortacının tazminat veya sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı gözeterek tazminatı veya sigorta bedelini öder.

Sözleşme Süresi İçinde Sigorta Ettirenin Beyan Yükümlülüğü

Beyan yükümlülüğünün bir yansıması olarak, sigorta ettirenin sözleşme süresi içerisinde rizikoyu veya mevcut durumu ağırlaştırarak tazminat tutarını artmasını etkileyecek davranış ve işlemlerde bulunması yasaklanmıştır. Buna paralel olarak sigorta ettirenin veya onun izniyle üçüncü bir kişinin bahsi geçen davranışları gerçekleştirmesi halinde derhal, bu işlem ve davranışların bilgisi dışında gerçekleştirilmesi halinde ise öğrendiği andan itibaren 10 gün içerisinde durumu sigortacıya bildirme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Sigortacının Sahip Olduğu Haklar

Sigorta Ettirenin Sözleşme Süresi İçinde Beyan Yükümlülüğünü İhlal Etmesi Halinde Sigortacının Sahip Olduğu Haklar: Sigortacı sözleşme süresi içinde rizikonun gerçekleşmesi veya mevcut durumun ağırlaşması ihtimalini doğuracak olayların varlığını öğrendiği takdirde, 1 ay içerisinde sözleşmeyi feshedebilir veya prim farkı isteyebilir. 10 gün içerisinde prim farkının sigorta ettiren tarafından kabul edilmemesi halinde sigorta sözleşmesi feshedilmiş sayılır. Sigortacının sözleşmeyi fesih veya prim farkı isteme hakkı bakımından öngörülen 1 aylık süre hak düşürücü niteliktedir. Dolayısıyla 1 aylık süre geçtikten sonra bahsi geçen hakların kullanılmasının söz konusu olamayacağı dikkatlerden kaçmamalıdır.

Sigortacının fesih hakkını kullanmasının önüne geçilebilmesi amacıyla sigorta ettirenin başvurabileceği bir yol; söz konusu davranış ve işlemlerin gerçekleştirilmesinden önceki hale dönülmesi, davranış ve işlemlerin muhtemel etkilerinin ortadan kaldırılmasıdır.

Riziko gerçekleştikten sonra, sigorta ettirenin ihmaliyle yukarıda bahsi geçen davranış ve işlemlere ilişkin beyan yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşılırsa ve söz konusu ihlal tazminat miktarına veya sigorta bedeline yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikteyse sigortacının ihmal oranında tazminattan veya bedelden indirim yapma hakkı vardır. İhlal sigorta ettirenin kastıyla gerçekleşmişse ve meydana gelen değişiklik ile riziko arasında bağlantı varsa sigortacı sözleşmeyi feshederek tazminat veya bedeli ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı gözeterek sigorta tazminatı veya bedelini ödeyebilir.

Riziko Gerçekleştiğinde Sigorta Ettirenin Beyan Yükümlülüğü

Sözleşmenin kuruluşu ve sözleşme süresi içerisinde olduğu gibi riziko gerçekleştiğinde de sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü bulunmaktadır. Rizikonun gerçekleştiğini öğrenen sigorta ettiren, durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirmelidir. Aksi takdirde bildirimin yapılmaması veya geç yapılması ödenecek sigorta tazminatında veya bedelde artışa neden olursa, kusurun ağırlığına göre tazminat veya bedelden indirim yapılabilir. Fakat bazı hallerde sigorta ettirenin bildirmesine gerek olmaksızın sigortacı mevcut durumu öğrenmiş olabilir. Bu durum sigorta ettiren tarafından ispatlandığı takdirde sigortacı tazminat veya bedelden indirim hakkını kullanamaz.

Bilgeç Hukuk Danışmanlık, Avukat Gülşah Bilgeç tarafından hazırlanmıştır.