Özyeğin Üniversitesi Finans Mühendisliği Merkezi Koordinatörü ve Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Erkan Kilimci ve Quick Finans Genel Müdürü Nihat Karadağ, ekonomide ve finans piyasalarındaki son gelişmeleri değerlendirerek, uygulanan ekonomi programının piyasalardaki yansımalarını anlattı.
Özyeğin Üniversitesi Finans Mühendisliği Merkezi Koordinatörü ve Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Erkan Kilimci ve Quick Finans Genel Müdürü Nihat Karadağ, ekonomide ve finans piyasalarındaki son gelişmeleri değerlendirdi. Kilimci, uygulanan ekonomik program sayesinde beklenen yabancı yatırımcı ilgisinin portföy girişi şekilde görülmeye başlandığını belirterek, TL’de reel bir değerlenmenin görüleceği bir döneme girildiğini dikkat çekti. Karadağ, ise kredi kartlarında kısıtlamaya gidilmesi gerektiğini ve finansman şirketlerinin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
YABANCI İLGİSİ GÖRÜLMEYE BAŞLANDI
Özyeğin Üniversitesi Finans Mühendisliği Merkezi Koordinatörü ve Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Erkan Kilimci, finansal piyasalarda beklenen yabancı yatırımcı ilgisinin portföy girişi şeklinde görülmeye başlandığını belirterek, “Sekiz, dokuz haftadır sermaye piyasalarına ve para piyasalarına yabancı ilgisi görülmeye başlandı. Yabancı girişinin 15 milyar dolarlara ulaştığını tahmin ediyoruz. Bunun yüzde 60’ı tahvil piyasası, yüzde 40’ı hisse piyasası şeklinde görüyoruz. Özellikle yabancı yatırımcının Türkiye riski alma konusundaki iştahının artışı da pasif fonlar üzerinden, yani Türkiye’nin de içinde olduğu endeks fonlarında yatırımların borsaya yönelmesini sağlıyor” dedi.
Yabancı yatırımcının Türkiye olan ilgisinin özellikle tahvil piyasalarında çok azaldığını, yaklaşık 1 milyar dolar seviyelerine düştüğünü ifade eden Kilimci, “Son girişlerle beraber bunun 7 milyar dolar seviyelerine çıktığını görüyoruz. Bu nereye kadar gidebilir? Bizim geçmişte 70 milyar dolara kadar çıkmış bir yabancı yatırımcı portföyü vardı. Yani bulunduğumuz yer, gideceğimiz yer açısından baktığımızda çok büyük bir potansiyel” şeklinde konuştu.
ENFLASYON DÜŞÜŞÜ FİYATLANIYOR
Erkan Kilimci, yabancının Türkiye olan ilgisinin TL tercihlerini arttırdığına da değinerek, şunları söyledi: “TL cinsinden varlıkların değer artışına yönelik bir görüşle giriş yapan bu finansal yatırımcılar, aslında bizim arzu ettiğimiz doğru fiyatlamanın da kaynağını oluşturmaya başlıyorlar. Biz tabii çok fazla yabancı yatırımcı konuşuyoruz ama asıl Türkiye piyasasında, TL piyasalarında en büyük oyuncu, yurtiçi yerleşikler. Ama yurtiçi yerleşiklerin de izlenen politikaların gerekli güveni verdiği ve onayı aldığını, uluslararası yatırımlara, uluslararası portföy girişlerine bakarak teyit ettiğini biliyoruz. Hızlı bir şekilde TL’ye erişebilmek için Türk bankalarıyla yapılan kur takası işlemleri var. Bunlar niçin özellikle önem taşıyor? Çünkü Türk lirasındaki varlıkların değer artışında önemli miktarda önümüzdeki dönem enflasyon düşüşünün fiyatlanması var.”
Kilimci, TL’de reel bir değerlenmenin görüleceği bir döneme girildiğine de dikkat çekerek, “Yaza giriyoruz. Turizm gelirlerinde artış olacak. Gıda fiyatlarında artık tarladan üretim olduğu için daha düşük bir artış göreceğiz. Bunların hepsi de Türk lirasının istikrarlı bir dönemde devam edeceğini gösteriyor. Yani önümüzdeki sonbahara kadar TL’nin reel olarak değerlenmeye devam ettiği bir dönemi görüyor olacağız” dedi.
KREDİ KARTLARINDA DÜZENLEME GEREKİYOR
Quick Finans Genel Müdürü Nihat Karadağ, iç talebi daraltmak için kredi daraltılmasına yönelik bir politika izlendiğine değinerek, kredi arzının piyasada dolaşan paranın kaynağı olarak görüldüğünü, daraltılması suretiyle iç talebin finansal varlıkları daraltacağı, bu şekilde büyümenin kısıtlanacağı yönünde bir politika izlendiğini söyledi. Bu politikalar uygulanırken üç temel soruna dikkat çeken Karadağ, “Hem sınai ve ticari faaliyetlerin aksatılmadan yürütülmesi, istikrarlı bir büyümenin korunması ve istihdam ve sosyal refahın zarar görmemesi” dedi.
Uygulanan kur ve faiz politikasının uzun dönemde sonuç verdiğini, aynı zamanda da dış kaynak girişi sağladığını ifade eden Karadağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kredi talebinin daraltılması ise hemen sonuç verebiliyor. Burada iki temel finansal araca dikkat çekmek istiyorum. Biri, kredi kartları. Kredi kartlarında 2 trilyona yakın bir hacim var. Bunun yanında taşıt kredileri de çok popüler. Taşıt kredilerine baktığımızda kredi kartı hacminin yanında 283 milyar liralık bir kredi hacmi var ve kredi kartları hacminin sadece yüzde 20’sini oluşturuyor. Diğer taraftan bir yıl öncesine göre büyüme hızlarına baktığımızda kredi kartlarında yüzde 93 büyüme var. Taşıt kredilerinde ise yüzde 42 büyüme var. Kredi kartlarında çok daha düşük faizle fonlama olduğunu görüyoruz. Bu da talebi teşvik ediyor. Uzun zamandır kredi kartlarına kısıtlama getirilmesi yönünde beklenti var ama bir türlü düzenleme yapılmıyor. En son Garanti BBVA Genel Müdürü bir açıklama yapmıştı, o da bu konuyu gündeme getirdi. Ben de bunu tekrar vurgulamak istiyorum.”
FİNANSMAN ŞİRKETLERİ EMNİYET SUPABI
Karadağ, piyasa dinamikleri açısından taşıt kredilerinin önemine de dikkat çekerek, burada da finansman şirketlerine iş düştüğünü söyledi. Finansman şirketlerinin bir emniyet supabı olarak değerlendirilebileceğini kaydeden Karadağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geçmişte kullandırılan kredilerin hep farklı alanlara gitmesi, bunun dövize kayması veya gayrimenkule kayması, bu şekilde verimsiz alanlarda kullanılması, talebi arttırması gibi konuları tartışıyorduk. Finansman şirketleri kredileri nakit olarak vermezler, satıcıya verirler, doğrudan bir mala verirler; yani ticareti finanse ederler. Onun için finansman şirketlerinin faaliyetleri çok önemlidir. Ama Türkiye’de baktığımızda, finansman şirketleri maalesef finansal sektörün sadece yüzde 2’sini karşılıyor. Banka dışı finans kurumlarını toplasak yüzde 6’lara ancak ulaşabiliyoruz. Dünyada banka dışı finans kurumların payı finansal sektörde yüzde 41’lerde. GSMH sıralamasında dünyanın ilk 20’sine giriyoruz, ama finansal varlıklar arasında karşılaştırma yaptığımızda dünyada 35’inci sıradayız. Kişi başına düşen finansal varlık açısında bir karşılaştırma yaptığımızda da 47’inci sıraya düşüyoruz. Demek ki bu sektörün geliştirilmesi gerekiyor. Şu anda maalesef ülkede finansal sektörde tek ve yegane hakim, bankalardır. Ne zaman finansal krizler olduysa oralarda finansman şirketleri gelişmiştir, bizde de öyle olmuştur.”