Kahramanmaraş depremi, belki de sigortacıların, depremle ilk sınavı olacak. Gözler sigorta sektörüne çevrildiği gibi sektör hedefte de olacak. Şimdiden başladı bile. Hasarların ödenmesinden bahsetmiyorum; sektör rahat öder, hatta daha fazlasını da öder. Sınavla kastım başka. Ağır eleştiriler gelecek. Ödenen hasarı beğenmeyen eleştirecek. Ödenmemesi gereken hasarlar talep edilecek. ‘Onu da ödeyin, bunu da ödeyin’ baskıları gelecek. Hürriyet Gazetesi yazarı Noyan Dogan yazdı…
Başlığı okuyunca, sigortacılar, ‘biz ne depremler, ne seller, ne yangınlar gördük, hepsinde de başarılı sınav verdik’ diyecektir. Doğru, ama Kahramanmaraş merkezli, 11 ili etkileyen bu deprem, hepsinden farklı. Neden farklı; anlatayım…
Mesela, 1999 Marmara Depremini hatırlayalım. Resmi rakamlara göre 18 bin kişi hayatını kaybetti, binlerce konut yıkıldı. O dönem Türkiye’deki tüm konutların hepi topu 500 bini sigortalıydı. DASK henüz kurulmadığı için sadece konut paket poliçeleri vardı ve deprem bölgesinde de sigortalı konut sayısı çok azdı. Kasko yok denecek kadar azdı. Hayat sigortası falan, bahsi bile geçmezdi. Depremin etkilediği bölge sanayi bölgesi olduğu ve deprem de sanayi kesimini etkilediği için sigorta şirketleri sadece sanayi hasarlarını ödedi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, 99 depremi sonrasında sigorta şirketlerinin ödediği toplam hasar 1 milyar doları bulmadı ki, depremin ekonomiye maliyeti 20 milyar doların çok üzerindeydi.
Mesela, son yıllarda meydana gelen depremlere bakalım. İzmir, Elazığ, Malatya depremleri… 115 kişinin hayatını kaybettiği İzmir depreminde 506 hasarlı bina vardı. 41 kişinin hayatını kaybettiği Elazığ depreminde ise 76 bina yıkıldı, bine yakın bina hasar gördü. Her iki depremde de DASK 500 milyon liranın biraz üzerinde hasar ödemesi gerçekleştirdi. Her iki depremde de sigorta şirketlerinin ödediği toplam hasar 700 milyon lirayı buldu. Mesela, seller ve yangınlar… Sigorta şirketlerinin ödediği hasar aşağı yukarı 315 milyon lirayı buldu.
HASAR ÖDENİR, SORUN O DEĞİL!
Maalesef Kahramanmaraş merkezli, 10 ilin etkilendiği deprem geçmişte yaşanan depremlerden veya diğer afetlerden çok farklı. Son verilere göre 40 binin üzerinde kişi hayatını kaybetti. Son yapılan incelemelere göre de 106 bine yakın binadaki 345 bine yakın bağımsız birimin acil yıkılması gerekiyor.
Deprem bölgesinde her iki konuttan biri zorunlu deprem sigortalı. Sanayi tesisleri sigortalı. 300 bine yakın kasko sigortalısı var. 174 bine yakın yangın poliçe sayısı var. 1.5 milyon hayat sigortalısı var. Bunları zaten sigortacılar biliyor.
Katılıyorum, yine sigortalılık oranı yüksek değil ama geçmiş afetlerle mukayese edildiğinde bireyseli, ticari, sanayi ile ciddi bir sigortalılık oranı var. Üstelik deprem, 11 ili etkiledi ve bu iller Türkiye’nin GSMH’nın yüzde 10’unu oluşturuyor. O nedenle de asrın felaketi deniyor.
Sigortacılar önemli bir sınavdan geçecek derken, hasarların ödenmesinden bahsetmiyorum. Sektör rahat öder, hatta daha fazlasını da öder.
AĞIR ELEŞTİRİLERLE KARŞI KARŞIYA KALINACAK
Arama kurtarma çalışmaları birkaç güne, belki bir haftaya bitecek. Ardından hasar tespit çalışmaları başlayacak –ki, şimdiden başladı- ve o zaman gözler sigorta sektörüne çevrilecek. İşte, sınavla kastım da bu…
Sigortacıların bu süreci, özellikle iletişim açısından iyi yönetmeleri gerekiyor. Çünkü gözler sigorta sektörüne çevrildiği gibi sektör hedefte de olacak. Şimdiden başladı bile. İşte, Tüketiciler Birliği, deprem bölgesinin dışında sigorta şirketlerini araç ve konut sigortası yapmadığını öne sürüyor. Bu ve benzerleri önümüzdeki günlerde daha da artacak. Bakın bu deprem, ‘sigortalılık oranı düşük’ denecek bir deprem değil.
Ağır eleştiriler gelecek. Trafik sigortasından aracının hasarını alamayan eleştirecek… Ödenen hasarı beğenmeyen eleştirecek… DASK’ın ödediğini beğenmeyen eleştirecek… ‘Onu da ödeyin, bunu da ödeyin’ baskıları gelecek. Bazı kesimler bunu malzeme olarak kullanıp, diline dolayacak. Sigortacılar fazlasını da ödese, jest de yapsa yine de eleştirilecek.
O yüzden bu deprem sigortacılar için önemli bir sınav diyorum… O yüzden bu sürecin iyi yönetilmesi gerekir diyorum…